Bir çocuk dünyaya getirdikten sonra çalışır mıyım yoksa ara mı veririm diye düşündüm yıllarca, sizin veya tanıdıklarınızın böyle bir çıkmazı varsa buyrun 😉
12 yıllık kurumsal iş hayatımı 2 aylık deneme süresi bile olmadan tam zamanlı annelik görevi ile değiş tokuş ettim. Kurumsal hayat dediysek tereddüt olmasın. Kurumsalmış gibi kurumsal değil, dibine kadar kurumsal. İş yapma standartları, iş yerinde giyinme kodları, kullandığım kartvizitin üzerindeki yazı tipi ve büyüklüğüne gelene kadar tüm süreçler tanımlı. Gelelim bizim evdeki mesaime. Bir mesai var orası kesin ama kurumsal değil.S tandartları ben ve eşim belirliyoruz ama uymadığımızda birbirimize ihtar vermiyor savunma almıyoruz J.
Anlam arayışım 30’lu yaşlarda başladı. Bugun sahip olduğum değerlerimin tamamının evet tamamının çocukken aldığım kararların oluşturduğunu öğrendiğimde “neyyy?” dedim “ama ben bir yetişkinim nasıl olur?” Bal gibi oluyormuş.. Bu durumla yüzleştikten sonra kendi çocuğuma bakma fikri zihnime yerleşti. Hah tabi çalışan bir annenin çocuğu olma, annemin her gün işe giderken arkasından ağlamalarım ve çektiğim özleme dair çocukluğumdan kalan hatıralarım kalbimde, ekonomik özgürlüğüm elimde, 30’lu yaşların getirdiği konfor sırtımda. Kendime göre bireysel özgürlüğümün zirvesindeyim. 20’ler kadar acemi değilim hayata 40’lar kadar da ne istediğimi biliyor değilim. Aslında biliyorum da istediğim şeyle suçluluk duyma duygusunu henüz tanımış ve ondan razı olmuş değilim. Her yaşta olduğu gibi 30’ları yaşarken de hayatımın en güzel döneminde olduğumu düşünüyorum ama belki 40’lara geldiğimde 30’lara burun kıvırırım bilmiyorum?
Çocuğumun hatıralarını daha keyifli kılmak için çıktığım bu yolda hayatın önce beni büyüteceğini hiç düşünmemiştim. İnsan kendini tanıdığını düşünüyor ne garip, geçenlerde okuduğum bir yazıda ‘’iyi bir insan olduğunu düşünüyorsan evlen, hala mı iyisin, çocuk yap’’ diyordu. Kendimi son derece anlayışlı ve sabırlı olarak tanırdım. Peki geçen gün kızım istediği anda onunla ilgilenmediğim için saksının topraklarını salona saçarken nereye gitmişti o anlayışlı ve sabırlı kadın? Çağırın gelsin, çünkü bu delirmiş kadını tanımıyorum ben.
Doğumdan sonraki ilk aylar; “Allahım bu nasıl bir mucize? Doğum bir mucize. Kadın gerçekten bunun için yaratılmış başka bir açıklaması olamaz” diye düşündüm. Sana muhtaç bir can, sen olmadan yaşamda var olamaz. Sürekli uyuyor, besleniyor ve altını kirletiyor. “Ok, henüz bir tehdit yok bunu yönetebilirim. İstediğim yerde uyuyor, hala istediğim heryere gidebiliyorum, bıraktığım yerde duruyor, bıraktığım herhangibi biriyle duruyor. Şahane, yürüyüşe çıkabilirim, hatta bir kahve bile içebilirim, şahane!”.
İlerleyen aylar; yavaştan tepkiler başladı. Beni takip ediyor. Hatta bir tek beni tanıyor. “Hahaha yaşasın”. Hala işten ayrılmanın etkileri hissedilmiyor. Kontrol sende, ona sahip olmanın sarhoşluğu içindesin. Yaklaşık dokuzuncu aydan sonra emekleme ve dişlerin çıkışıyla birlikte başgösteren huysuzluk durumu, “Allahım ne yaptım ben?’’ dedirtiyor. Eşim işe uçarak gidiyor benimse kaçacak yerim yok. Ofiste doğum izninden dönen anneler “vallahi işe gelince dinleniyoruz” diyorlardı, haklılarmış! Sabah 06:00 akşam 21:00’e kadar süren bir mesai benimki üstelik ekonomik özgürlük, sosyal hayat, ve bireysel özgürlük de yok. Böyle yazınca ben bile bi garipsedim ama durum bu. Çünkü o minnoş sana muhtaç, sadece seninle uyuyor ve hep seni görmek dokunmak yanında olduğunu bilmek istiyor. Konuşmayı bilmiyor, aç mı, susadı mı ifade edemiyor. 12 ay boyunca ayakta bile duramıyor. Doğumundan 12 ay sonra ayağa kalkabiliyor ne garip?
Bu kararı nasıl aldım?
Ekonomik olarak çalışmak zorunda olan kadınları tenzih ediyorum ama bence her anne çocuğuna kenidisi bakmalı. Aslında bu işin sistemi zaten böyle tanımlanmış doğal yaşamda. Ancak çocuğunu bakıcı veya kendi ebeveynlerinin bakımıyla razı olan kişilere bir sözüm yok, aslında hiç kimseye bir sözüm yok ben sadece kendi kararımın yolculuğunu paylaşmak istedim. Ben günümün 12 saatini alan iş saatlerimin arasına çocuğumun bakımını sıkıştırmak istemedim. Çalışan anneler bende hep bu duyguyu hissettirdi. Akşam 19:00’da eve gidiyorsun 20:00’de çocuk uyuyor, bekli de uyumuyor. Çünkü seni özledi. Seninle vakit geçirmek istiyor ama sen ne istiyorsun? Uyusun da ben de biraz dinleneyim. İşte beklentiler ortak olmayınca ne oluyor? Çatışma çıkıyor. Bu çatışmalar eşliğinde yıllar geçiyor sonra yaralı yetişkinler yetişiyor. Ha hiç çalışmadan çocuğunu büyüterek de yaralı yetişkinler yetiştirmek mümkün, diğer yandan çalışarak sağlıklı bireyler yetiştirmek de mümkün elbette. Benim odaklandığım konu, madem dünyaya bir çocuk getiriyorum, düzenim nasıl olursa çocuğuma vermek istediklerimi verebilir aynı zamanda kendim için edinmek istediklerimi de almak için kendime izin verebilirim, sorusu.
Yıllarca etrafımda gördüğüm ebeveynlerde, ebeveynliğin muazzam bir ego barındırdığını gördüm. Bu egonun başlı başına bir otorite haline geldiğini ve o ebeveynlere ne kendileri ne de çocukları için şefkatli bir alan bırakmadığını gördüm: “Ben senin egonum ben ne dersem o olur”. Oysa bizlerin serpilmesi ve yaşam amacımızı ortaya koymamızda ısrarlı kararlı olmamıza yardımcı olan egoyu tanıyıp kendisiyle el sıkışarak, çocuğunu birey olarak görüp onu yetiştirirken ona da bu doğrultuda rehber olabilmenin mümkün olduğunu düşünüyorum.
Herkesi birey olarak görüp kabul ettiğimizi düşünüyoruz ya, ”pışıııık”, bu sadece düşüncede kalıyor. Kendimden örnek vereyim. Teoride öyle elbette ama gerçekte hiç öyle değil. Emek vererek hazırladığım o güzelim öğle yemeğini yemediğinde “peki benim tatlı küçük bireyim, tercihine saygı duyarım” diyemiyor insan. Kaşığı ağzına sokarken buluveriyorum kendimi.. Sonra bir an duruyorum “ne oluyor ya ne yapıyorum ben?” Emek vererek hazırladığım yemek değer görmediği için değer vermeyene kızıyorum aslında. Çünkü olan şu: “sen uyurken ben de uyumayı hayal etmiştim ama uyanınca yemek saatin gelecek ve evde yemek yok, dur yemek yapayım” derken hoop uyandı minik! Geliverdi işte hadi yemek zamanı. Opps o da ne? Beğenmedi!! hadi gel de bireyselliğine saygı duy ama duyacaksın işte, çünkü sen yetişkinsinsin o bir bebek veya çocuk. Onun yemeğine değer vermediğini değil sadece damak tadına uymadığını veya o an onu yemek istemediğini anlayacak ve kabul edeceksin. Yoksa her seferinde “ben senin için nelerden feraget ettim, biliyor musun?” diye yükselmeler geliveriyor insana. Gönder onları, sen bir yetişkinsin, gerçeği gör ve içinde bulunduğun an’ı değerlendir. Çocuğun sana birşey ima ettiği veya seni değersiz kıldığı yok, onun duyguları henüz tertemiz tepkileri ise yalın gerçek beğenmedi veya canı istemedi nokta.
Hani annelerimiz derdi ya ‘’ anne olunca anlayacaksın’’ bu lafa nasıl gıcık olurdum çünkü bu söz annemin aşırı kontrollü davrandığı zamanlarda bir durumu tartışırken benim doğru bulduğum şeyi savunurken bir anda söylenir ve bütün diyaloğu tıkardı.
Üstüne laf söylenmez çünkü.. Gerçekten insan anne olunca bir şeyi çok iyi anlıyor: Senin sorumluluğunda biri var ve ona senin verdiğin kararlar sonucunda zarar gelecek diye insanın aklı çıkıyor.
Nasıl benzersiz bir his anne olmak, sadece kendi yavrun değil insan bütün yavrulara hatta canlara anne oluyor bir anda. Bugün 17 ay öncesine dönüp baktığımda verdiğim kararın benim için ne kadar doğru bir karar olduğunu görüyorum büyüme sürecine bile öylesine yansıyor ki. Kapitalist sistemin tüketim dayatması gibi “çalışan anne olma” söylemlerine eskisi gibi katılmıyorum.
Hayat beni yenilerken bende kendime sorduğum soruları yeniledim: Neden çalışıyoruz? İş ne demek? Çalışmak benim için neyi ifade ediyor? Yeni bir kalıba döksem bütün hünerlerimi, ortaya yepyeni ne çıkarabilirim?
Sorumluluk duygusu yüksek bir birey olarak, hayatımın bu yeni evresinde bir süre sadece anne olmaya ihtiyaç duyduğumu fark ettim, tadına vara vara oldum çok şükür ancak kızım 1 yaşına geldikten sonra içerilerde bir yerde benim de üreterek beslenmeye ihtiyacım olduğunu hissettiğim günler olmaya başladı. Sepete bir yumurta daha koyabilirdim artık, merakımı beslemek için tamamladığım koçluk eğitimim burada devreye girdi, bir süredir hazırdı zaten sadece benden olur bekliyordu. Güçlü yanlarımı yeniden yapılandırmamın zamanı gelmişti. Kızımla devam eden hayatımızda kendime nasıl bir alan açabilirdim? Çok sevdiğim bir egzersizi hayatıma uyarladım. Geri çekildim, yeni hayatımı seyrettim bir süre gün içinde ne zaman bana ihtiyaç var? Yeniden düşündüm, mevcut düzeni değil, yeniden kurmak istediğim düzeni yeniden düşündüm. Düzenledim, bir süre sanki kendime alan açmış gibi simüle ederek günümü yeniden düzenledim ve harekete geçtim.
Farkında olduğum en önemli şey bu ihtiyacıma sırt çeviremezdim. Oksijen maskesini ilk önce kendime takmalıyım ki kızıma da takabileyim. Bilin bakalım ben bunları yaşarken neler oldu? Pandemi başladı. Dünyada herkes ama herkes iş yapış şeklini yeniden yapılandırdı, ezberlerimizi bozduk, olmaz dediklerimiz oldu. Demek ki neymiş koşullar değişince mevcut sistemi ele alıp, yeniden düşünüp, düzenlemeler yapıp, tekrar harekete geçmek mümkünmüş. Yeterki iç sesinize kulak verin, sakince dinleyin bakalım o size ne diyor?
Mürvet Koru