Alice Pişmanlıklar Diyarında, Tavşan saati tutuyor telaşlı. “Herkese haber verin” diyor “Nasıl birlikte yaptıysak yine birlikte yapacağız, bu sistem bizi taşımıyor!”
İnsan bilincine bir soru atmaya görün cevabını bulana kadar çalışır.
Bedenimiz, devamlı bir yıkım ve yeniden yapım sürecinin etkisindedir. Gün içerisinde, vücudumuzda milyarlarca hücre ölürken bir o kadarı yeniden doğar. Bu “daimî yıkım ve yeniden yapım” aslında sürdürülebilirliğin tanımıdır ve kendi içerisinde “iyi olmak” için “eskiyi bırakmayı” kapsar. Dünyamızın sürdürülebilirliği de onu dengeleyen ve iyi olma haline geçiren sistemlerin bağışıklığının güçlü olmasına bağlıdır aynı bizler gibi.
COVID-19 dönemindeki düşüncelerinize bir bakın: Aşırı kontrolcü veya titiz mi oldunuz, yoksa sık sık haber takipçiliği mi yaptınız? Dört duvar arasında ne yapılır ki diyerek, videolu toplantılarının getirdiği hareketsizliğe mi yoksa buzdolabı ziyaretlerine mi teslim oldunuz? Hangimiz olmadık ki?
Yeniliğe yer açmak ve adapte olmak her zaman o kadar kolay değil. COVID-19 bizi bambaşka bir yaşama zorladı. Dikkatlerimizi evlerimize ve bedenlerimize çevirdi. İkisi de güvenliğimizi ve gücümüzü sağlayan korunaklarımız. COVID-19 bizi korku alanında yakaladığı için iç sabotörlerimizi uyandırdı. İç sabotörler bizi, öğrenme alanımızdan uzaklaştırarak, mevcut çemberimizdeki “güvenli” alanda tutmak için uğraşır.
Böyle anlar yaşamak doğal, mesele bunların ne kadar uç uca eklendiği! Bir durup, gerçekten neye ihtiyaç duyduğumuza kulak vermemiz gerekiyor. Bedenimiz bizim için neyin iyi olduğunu biliyor. Eğer bedenimizin bize verdiği sinyallere anlayışlı ve çözüm odaklı bir şekilde kulak verirsek, zamanın buruşturucu etkisini yavaşlatan ve yenilenmeye destek veren besinlerin, ilişkilerin ve rutinlerin hayatımıza girmesine izin vermiş oluruz. Bedensel ve ruhsal bağışıklığımız yükselir. Zihin de “Araştırırsam, bundan ne öğrenebilirim” komutuna geçer. Kendimize yönelttiğimiz takdir, güven ve şefkatle sabotörleri sakinleştirilebilir, endişe ve önyargılarımızı azaltabiliriz. Kendi niyet ve odağımızda güçlü bir bağışıklık sistemi ile belirsizliği yönetebilecek bir duruma geçeriz.
COVİD 19 tüm dünya insanlarını durma noktasına getirecek şekilde bağışıklığımızı tehdit etti. İnsanların Dünya’nın tüm sistemlerinin bağışıklığını sarsan tehdidi ise sürekli dozunu artırıyor. Biyoçeşitlilik bu tehditten büyük yara aldı. Aynı bedenimizdeki iyi hücreler gibi yaşamımız için de elzem olan ve dünya sistemlerini destekleyen biyoçeşitlilik iklim krizi ile birlikte at başı gidiyor. COVID 19’un ortaya çıkışını bu duruma bağlıyor pek çok araştırmacı. Düşünsenize canlı türlerinin altıncı kitlesel silinişine tanıklık ediyoruz. Yani her gece bir düzine TÜR yok oluyor! Bu sonuncu kitlesel silinme, insanların son beş yüz yılda tetiklediği bir süreç olduğu için adı da insana atıfla, Antroposen Çağı. Akıllıyız işte bir çağa insan adını verecek kadar! Ne akıl ama, çöplerimiz, içinden canları çekilmiş cici şeyler olarak yığılırken, yok etme çağına adımızı vermiş oluyoruz. İşin ilginci, doğadaki döngüsel sistemde yok edilen türler, diğerlerinin aşırı güçlenip büyümesi ve sonuçta kendini tüketmesi anlamına geliyor. Peki biz hangi sabotörcü düşünceye teslim olduk da büyük yuvamızla bağımız bu şekilde koptu ve sadece almaya odaklandık, yerine koymadan üstüne vermeden?
Uyanma – durma – saatleri yeniden kurma vakti geldi! Alice Pişmanlıklar Diyarında, Tavşan saati tutuyor telaşlı. “Herkese haber verin” diyor “Nasıl birlikte yaptıysak yine birlikte yapacağız, bu sistem bizi taşımıyor!” Elimizde bir sihirli değnek var, çünkü hepimiz bir etki alanına sahibiz. Bireysel etki alanımız, aldığımız şeyler, yediklerimiz, işlerimiz, attığımız ve atmadığımız adımlarla ortaya çıkar. Hem kendimiz hem de çevremizde etki bırakırız. Bu etki doğal çevre, sosyal çevre ve ekonomik çevreye yansır. Aynı bir kelebeğin çırptığı kanatlar gibi her hareketimizin bir etki yarattığının bilinciyle, sorumluluk alarak bu harekete sahip çıkabiliriz.
Sorumluluk ve özgürlük bir madalyonun iki yüzü gibidir. Özgürlük, kendi hamurunu yeniden tasarlayabilmek, olmak istediğin kişiyi hayatına davet edebilmendir ve hiçbir güç bu özgürlüğü kısıtlayamaz- kendi içindekiler dışında. Sorumluluk ise bu özgürlüğü ortaya koyma biçimimizdir. Bilgi tek başına yeterli değildir, bilgeliğe dönüşmesi gerekir. Bilgelik ise tecrübeler edindikçe ve bu tecrübeleri anlamlandırdığımızda, kurduğumuz doğru sebep-sonuç ilişkileri ve yeniliklere açıklık ile gelir.
Bireysel etki alanımızı nasıl tasarladığımız sistemde eleştirdiğimiz, bizi üzen veya hayal kırıklığı yaratan unsurların bir parçası olmak yerine yeni bir sistem tasarımına nasıl geçeceğimizi ortaya koyar. Çocukken bu alan daha küçükmüş gibi gelir ama aslında aile fertleri üzerinde çocuk halimiz ile bile bir etkimiz vardır. Gençken takıldığımız gruplarla, yetişkinliğimizde de iş ve hobi çevrelerimizle genişleyerek etkileşim ve ilham alanına kadar etki alanımız büyür. Bazılarımızın yapısal olarak daha fazla etki araçları olabilir, bazılarımız için ise sınırlı imkanlar kısıtlayıcı olabilir ancak herkesin bir etki alanı vardır. Sistemin en küçük parçası bile değişimi başlatabilir.
Bireysel Etki Alanı
Nasıl COVİD’de ortak bir yaklaşım ve tutum norm haline geldiyse bu tutum adeta bir ön gösterim bizim için. Bu şekilde birlikte hareket ederek her yerinden sorunlar çıkaran sistemlerimizi elden geçirmek durumundayız. COVID’den daha büyük bir tehdit olan iklim krizi ile mücadele bizi bekliyor. Bu sene beklenmedik bir gelişme, hem kendimizin hem de dünyamızın iyi olma hali için değişimi tetikledi. Peki bu değişimde sizler neler yapabilirsiniz?
Yaklaşım Önerisi
- İyi olma halini bulmak
Daha iyi bir dünya tasarımı öncelikle bireyin iyi olma ve kendisi ile barışma halinden geçiyor. Ruhunuza iyi gelen, sizi besleyen alışkanlıklar için zaman ve kaynak ayırmak ilk uyanış olabilir. Çoğu zaman, eğitim ve kariyerimiz için ayırdığımız kaynakları kişisel gelişimimize de ayırmayı hak görmeyiz. Oysa kişisel gelişimiz ağacın kökleri gibidir ve ağaç ne kadar köklerinden beslenirse o kadar meyve verir.
İyi olma halinizi destekleyecek bir diğer unsur ise yaşam amacını bulma yolculuğuna çıkmaktır. Japonların Ikigai diye adlandırdıkları yaşam amacını uyandırmak bizi yaşama bağlarken, etkimizi bize özgü sesimiz ve güçlü yönlerimizle ortaya koyma fırsatı verir. Yaşam amacı, kendimize, etkileşimde bulunduğumuz herkese ve herkes üzerinden etki alanımıza baktığımızda, büyük bir rüyanın içinde kendi rüyamızı gerçekleştirdiğimizde büyük resmin nasıl bir şekil alacağını anlatır.
- Seçimlerimizi bireysel iyi olma hali kadar birlikte iyi olma hali üzerinden yapmak
Aldığımız ürünlerin bize ve dünyaya bıraktıklarına bakmak iyi bir başlangıçtır. Doğada her canlının fayda sağladığı bir sistem ve tür vardır. Bu faydayı kendi etki alanımızda ortaya çıkarmak, ihtiyacımız olduğu kadar tüketmek, tek kullanımlık ürünlerden kaçınmak, yerel ürünler tercih etmek, çevreye ve insana duyarlı hareket eden markaları desteklemek, aktif şehir hayatına döndüğümüzde daha az araç ve daha çok toplu taşıma kullanmak ya da yürümek bizi bekliyor. Unutmayın değişim, konfor alanımızdan çıktığımızda başlıyor 😊
- Yakın çevrede değişimin öncüsü olmak
Bizler birbirimizden etkileniyoruz. Kalabalık bir mağaza gördüğümüzde içeri girmek istiyoruz, uzun bir kuyruk gördüğümüzde sıraya giresimiz geliyor. Neye değer verdiğimiz, ne yaparak kendimizi değerli gördüğümüz, kararlarımız ve davranışlarımız etki alanımızda bizden ilham alan kişileri etkiler. Örneğin sosyal medya paylaşımlarımız, toplantı sunumunda yaptığımız bir alıntı bizim neye değer verdiğimizi gösterir. Kendimizi nasıl beslediğimiz, dünyamızı nasıl sahiplendiğimiz ve eserlerimiz kadar bıraktığımız atıklar ve bıraktığımız iz başkalarına ilham verir.
- Kültürel ve ekonomik mekanizmalarda etkileşim başlatmak
COVID’de bu tür iyilik yayan hareketlere çok güzel örnekler gördük. Önemsediğiniz bir konuda değişim başlatmak için farkındalık geliştirmek ve atıkları sıfırlamak için türlü iletişim kaynaklarını kullanabilirsiniz. Yeni ürün ve hizmetler için inovasyon ve sosyal girişimcilik veya bir ihtiyaç grubu için hayırseverlik takımları kurmak ile başlayabilirsiniz.
Model Önerisi
Tasarladığımız bireysel etki alanımızı güçlendirmek için pazarlamadaki 3C (creativity, continuity, consistency: yaratıcılık, tutarlılık ve süreklilik) gibi yeni bir 3C (creativity, community, commerce; yaratıcılık, topluluk, ticaret) teklifim var: Yaratıcı bir şekilde, etrafınızdakileri dahil eden, sorguladığınız ve fark ettiğiniz sorunlara çözüm oluşturan, dünyaya destek veren ürün ve hizmet fikirleri geliştirin, gelin bir çözümün parçası olun. Bireysel etki alanı tasarımından, etkileşim alanı ve ilham alanına doğru tasarımınızı genişletebilirsiniz.
İlham için bir not bırakayım: Bizim ve dünyanın bağışıklık sistemini her şekilde koruyan en doğal en ucuz ve en hızlı karbon yutağı: Ormanlar. Onlara sahip çıkabilir, yeni ormanlar için harekete geçebilirsiniz. Benzer şekilde doğal yaşam alanlarının gücünü artırmak için çalışabilirsiniz.
Bireyden hareketle toplumlarda, sistemlerde değişimi tetiklemek, değerlerimiz ve faaliyetlerimiz arasında uyum sağlamak için her seviyede desteklenen yeni bir ‘‘ortak tutum’’ geliştirmemiz gerekiyor. Unutmayalım ki, her birimiz etki alanımızı bu bilinçle kendimiz ve dünyamız için tasarladığımızda hep birlikte iyi olacağız…