“Birileri bugün gölgede oturuyorsa, uzun zaman önce birileri ağaç ektiği içindir.” Warren Buffett
Bir ağacın yolculuğunu düşünün; ufacık bir tohumun toprağa armağan edilmesiyle başlayan bir devin öyküsü. Çetrefilli ama bir o kadar da bereketli ve anlamlı bir yolculuk. Fidandan küçük bir ağaca, oradan dallarında kuşlara yuva olan, yaprakları ve meyveleriyle nice canlıları besleyen ve gölgesi ile insanları serinleten bir çınarın büyüdüğünü düşünün. O ağacın bir orman içinde ekosisteme hizmet ettiğini, karbon emisyonu ile iklim değişikliği gibi insanın yarattığı küresel meselelere çözüm sağladığını hatırlayın. Toprağa atılan bu minik tohumun yıllar hatta asırlar boyunca yarattığı sayısız fayda sizce de etkileyici değil mi?
Bugün attığımız küçük adımlarla uzun vadede yaratabileceğimiz büyük faydayı anlatan güzel bir sözü bizlere kazandırmış Warren Buffett. Bu söz sosyal girişimciliği tek cümlede özetleyen bir metafor aslında; sosyal girişimcilerin geliştirdikleri iş modelleri ile yaratmayı amaçladıkları toplumsal faydanın resmedilişi. Daha geniş tanımı ile sosyal girişimciler, yaşamımızı etkileyen sorunları çözme konusunda kendini sorumlu hisseden ve yenilikçi yaklaşımlarla fayda üreten kişilerdir. Bunun için başlıca ortak özellikleri arasında duyarlılık, yaratıcılık, cesaret ve liderlik gelir. Sosyal girişimciler;
- Toplumsal meselelerin farkında olan, bu meselelere karşı duyarlı olan kişilerdir.
- Problemlere engel değil fırsat olarak bakan, şikâyet etmek yerine çözümü için yaratıcı fikir geliştiren ve harekete geçen kişilerdir.
- Fayda yaratma konusunda kararlı olan ve meseleye liderlik eden kişilerdir.
Geleceğin iş modeli olarak kabul edilen sosyal girişimcilerin iş dünyasına yeni bir boyut kazandırdığını söylemek mümkün. Özel sektörden sivil sektöre geçişi yansıtan spektruma baktığımızda sosyal girişimlerin iki ucun tam ortasında yer aldığını görüyoruz. Bunun sebebi sosyal girişimlerin varoluş nedeni bakımından fayda yaratma misyonu ile sivil sektör felsefesini içerirken, faaliyetlerini hayata geçirebilmek adına da para kazanan bir iş modelinin oluşu ile özel sektör yapısına sahip olmalarıdır.
Günümüzde benimsediğimiz yaşam tarzı ve kurduğumuz sistemlerin hata vermesi ile daha etkili hale gelen küresel meselelerin çözümü için de özel sektör ve sivil sektör sosyal girişimcilik modeline gitgide yaklaşmaktadır. Şirketler fayda üretmek için kurumsal sosyal sorumluluk politikaları ve projeleri geliştirirken, STK’lar ise faaliyetlerinin sürdürülebilirliğini sağlamak adına yeni kaynak geliştirme yöntemleri yaratmaya çalışmaktadır.
Artık orta yolu bulmaya, iş birlikleri ile güçlerimizi birleştirmeye ve küresel meseleler için sorumluluk almaya daha önce hiç olmadığımız kadar ihtiyacımız var. Birleşmiş Milletler önümüzdeki 10 yılı ‘’Eylem On Yılı-Action Decade’’ olarak adlandırdı. Çünkü bu 10 yıl içinde bizler, pandemi ile mücadele ettiğimiz gibi iklim değişikliği ile mücadele etmezsek gölgesinde serinleyebileceğimiz ağaçlarımız olmayacak, gelecek nesillerin de serinlemeyi düşünecek konforlu bir yaşamı olmayacak. Bu sebeple sosyal girişimcilik ruhunun tüm kişi ve kurumlar tarafından benimsenmesine ve sosyal girişimcilik ekosistemlerinin desteklenmesine ihtiyacımız var.
Bu noktada sosyal girişimlerin de kendi varlıklarını sürdürülebilir kılacak ve etki alanlarını genişletecek şekilde yapılanmaları çok önemli. Etkisini gösteremeyen veya varlığını koruyamayan sosyal girişimlerin en büyük probleminin sağlam bir iş modeline sahip olmamak olduğu görülüyor. Dolayısıyla sosyal girişimlerin güçlenmelerini sağlayacakları öncelikli alan güçlü bir finansal model oturtmaktan geçiyor.
Peki sosyal girişimler hangi finansal modellere sahip olabilirler?
Aslında pek çok farklı iş modelinden bir ya da birkaçını seçerek bir yapı kurgulamak mümkün. Ticaretin temelini oluşturan satış ve satıştan elde edilen gelirin faydaya dönüştürülmesi odaklı yaklaşım dışında başlıca önerilen modeller şunlardır:
-
Dayanışma modeli:
Bu modelde kullanıcının aldığı her bir ürün/hizmete karşılık, sosyal girişim kendi fayda sağlamayı hedeflediği dezavantajlı gruba bağışta bulunur. Böylelikle satın alım yapan kişi aslında ihtiyaç sahibinin de o ürün/hizmete ulaşmasını finanse etmiş olur.
Bu modelin en yaygın ve bilinen örneği TOMS ayakkabı şirketine aittir. TOMS kurulduğu ilk günden bu yana satılan her bir ayakkabı için Afrika’daki bir çocuğun ayakkabı sahibi olarak günlük yaşamını kolaylaştırmayı hedefler. Bu sayede uzun vadede Afrikalı gençlerin okullaşma oranlarının da artması başlıca kazanımlar arasındadır.
-
Köprü Modeli:
Köprü modelindeki sosyal girişimler, kullanıcılar ile faydalanıcılar arasında bir köprü görevi gören yapıya sahiptirler. Burada amaç, mevcut piyasadaki iş yürütme şekline destek olmaktır. Örneğin; Türkiye’nin en başarılı sosyal girişimlerinden E-Bursum, burs verenler ile bursiyerlerin bir araya geldiği dijital bir altyapı hizmeti sunar. Bu sayede var olan burs ekosistemini dijitalleştirerek ekosistemin büyümesine ve etkisinin artmasına destek olur. E-Bursum sağladığı bu hizmet üzerinden elde ettiği gelir ile ürününün ve kurumunun sürdürülebilirliğini sağlar.
-
Pazar Modeli:
Pazar modeli; girişimcilerin görünürlüğü, bilinirliğini ve erişimini artırmak için kurulmuş olan ve gelirleri dezavantajlı üretici gruplar ile paylaşılan modellerdir. Bu modeller özellikle yerel üretici toplulukların güçlenmesini amaçlar. Bu sayede yerel kalkınmanın sağlanması ile de toplumsal faydanın artmasına destek olur. Joon, Lokal Hareket gibi girişimlerin yapıları bu modele örnek gösterilebilir.
İş modelinin zaman içinde değişen, gelişen yeni ürün ve hizmetlerle farklılaşabileceğini de unutmamak gerekir. Burada önemli olan sosyal girişimin yarattığı faydayı maksimize edebilmek ve sürdürülebilirliğini sağlamak için dinamik ve güçlü bir yapı inşa etmektir. Ancak bu sayede fidan dikmeye devam edebilir ve gölgesinde serinletebileceğimiz kişi sayısını artırabilir, yaşama anlam ve değer katabiliriz.
Küresel meselelerle mücadele için şimdi sosyal girişimciliği desteklemenin tam zamanı!
Çağla Yazıcı